2 Kasım 2022 Çarşamba

 2020 - TİCARET SAVAŞLARI - 1                     

 

Geride bıraktığımız yılın kurallı ticaret bakımından bir süredir devam eden eğilimlerin artık su yüzeyine belirgin şekilde çıkmaya başladığı önemli bir dönem olarak nitelendirilmesi olasıdır.

 İlk olarak dikkati çeken, teknolojik gelişmelerin oluşturduğu ticari ortamın, özellikle mevcut kurallarla artık düzenlenemediği bir aşamaya gelinmiş olmasıdır.

 Kurallı ticaret konusunda 1995 yılından bu yana anlamlı çok taraflı bir düzenleme yapılamamıştır.

 Diğer bir ifade ile teknolojik gelişmelerin oluşturduğu yeni ortamda uygulanacak kurallar konusunda, başta Dünya Ticaret Örgütü olmak üzere çok taraflı sistem yanıt vermekten uzak olmuştur.

 DTÖ ve öncesindeki GATT şekillenirken bu yapının en başat özelliğinin tüm üyelerin katılımıyla sürekli bir müzakere ortamının oluşturulması olmuştu.

 Böylece küresel ticaretin kural konulmasına gereksinim duyduğu alanlar sürekli olarak müzakere edilmiş ve oydaşım ile varılan mutabakatlar sekiz liberalleşme turuyla tüm taraflar açısından bağlayıcı hukuk kurallarına dönüştürülmüştü.

 Kural koyan son tur 1995 tamamlanan Uruguay turudur.

 Bu sürecin etkin olarak yürütülmesinde kalkınmış sanayi ülkeleri (ABD, AB, Kanada ve Japonya) etkin rol oynamışlardı.

 Ancak günümüzde gelişme yolundaki ülkelerin daha fazla söz sahibi olmalarının yanı sıra Çin’in başat bir ekonomik güç olarak ortaya çıkması ile birlikte oydaşıma varmanın artık olanaklı olmadığı bir süreç başlamıştır.

Belki de bunun doğal sonucu ABD, AB ve Çin’in üç başat ekonomik güç olarak küresel ticaretin yeni kurallarını oluşturmak ve oluşturdukları bu kuralları evrensel uygulamaya dönüştürmek için bir rekabete girdikleri görülmektedir.

 Burada bu başat ülkelerin geliştirdikleri teknolojinin diğer ülkeler tarafından yaygın uygulanması sağlayacak kural koyma yarışının hız kazandığı görülmektedir.

Kısacası ticaret savaşları olarak nitelendirilen bu olguyu teknoloji savaşı olarak tanımlamak olasıdır.

 Bahsedilen üç başat güç arasında AB teknoloji bakımından yarışmaya katılmaya niyetli olduğunu belirten açıklamalarına rağmen henüz ciddi bir atılım göstermemiştir.

 Dikkati çeken diğer bir gelişmede uluslararası ticarette korumacı önlemlerin artması olmuştur.

 Küresel kriz sonrasında popülist-milliyetçi akımların yükselmesi doğal olarak ticaret alanını da etkilemişti.

 2019 yılına ilişkin “Global Trade Report”2 bu konudaki tehlikeli gelişmeye işaret etmektedir.

Rapora göre geçtiğimiz yıl ülkelerin korumacı önlemleri artmış ve küresel ticaretin birikimli olarak %40’ını olumsuz yönde tesir eden bini aşkın korumacı önlemin yürürlüğe girdiği bir yıl olmuştur.

 Raporda bu gelişmenin sadece ABD ve Çin tarafından konulan ticareti kısıtlayan önlemlerle sınırlı olmadığı daha genel bir uygulamaya dönüştüğü belirtilmektedir.

 DTÖ’nün bu konuda yayımladığı raporda küresel ticarette korumacı eğilimlerin arttığı ve ithalatı kısıtlayan engellerin 747 milyar ticaret hacmini kapsadığı ve 2012 yılından beri rekor seviyeye ulaştığı belirtilmektedir.

 Üzerinde durulması gereken bir diğer gelişme de küreselleşme sonucunda ekonomilerin değer zincirleri ile bağlı olan ABD ve Çin başta olmak üzere başat ekonomileri birbirleri ile arasındaki bağın zayıfladığı bir dönemin başlaması olmuştur.

Dünyanın en büyük iki ekonomisi olan Amerika Birleşik Devletleri ile Çin Halk Cumhuriyetinin ticaret savaşı olarak başlattığı ancak içinde teknoloji yarışmasının yer aldığı çekişme, alışılmış anlamda küreselleşmenin darbe aldığı bir düzene evirilmeye başlamıştır.

Her iki ülkenin de aldığı önlemler birbirlerine olan bağın, henüz dramatik ölçüde olmasa da, “ayrışma” sürecine girdiğini göstermektedir.

 ABD ile Çin arasındaki yoğun ticari ve ekonomik ilişkilerinde “ayrışmaya ” doğru gidişin önümüzdeki yılda devam etmesi kuvvetle muhtemeldir.

Çin’in 1970’lı yıllarda başlattığı liberal ekonomik anlayış 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütüne dâhil olması ile artık liberal ekonomik düzenin geriletilemeyecek şekilde kurallı ticaret algılayışının sağlam temellere oturduğu fikri genel kabul görmüştü.

 Daha sonra 2008 ekonomik krizinin de açığına çıkarttığı gelişmiş ülkelerdeki orta sınıfının ve özellikle mavi yakalıların küreselleşmenin yarattığı refah artışından yeteri kadar pay alamadıkları savı ön plana çıkmış ve “eşitsizlik” kavramı tartışması gelişmişti.

 Bu kavram üzerine inşa edilen siyasi platformlar, milliyetçi-popülist akımın sözcülüğünü yapan siyasetçilerin etkinliğini de arttırmıştı.

 ABD’nin bu dönemde uyguladığı politikalar 2019 yılına da damgasını vurmuştur.

 Başkan Trump korumacılığın yararlı olduğunu fikrini açık bir şekilde işleyerek ticaret açıklarını gündeme getirmiş ve ABD’nin en çok açık verdiği ülkeleri hedefe koymuştu.

 Bunlar arasında tabiatıyla Çin’in, NAFTA ülkelerinin (Kanada-Meksika), Avrupa Birliği ülkeleri (Almanya, İtalya, İrlanda) Japonya, Hindistan ve Kore’ye karşı ilk planda önlem almaya başlamıştı.

 ABD Yönetiminin almaya başladığı önlemler sonucunda 2019 yılının son aylarında bazı gelişmeler yaşanmıştır.

 Kanada ve Meksika ile yapılan anlaşmanın (US – Mexico – Canada Agreement – USMCA) onay süreci kesinleşmiştir.

 Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşmasının (NAFTA) koşullarının değiştirilerek yenilenen ve 2018 yılında Kanada Meksika ve ABD Başkanları tarafından imzalanan yeni ABD, Meksika ve Kanada Anlaşmanın (US-Mexico-Canada Agreement - USMCA)ABD Kongresinden onaylanması kesinleşmiştir.

Yine aynı şekilde Çin ile sürdürülmekte olunan olan ticaret savaşının  ateşkes olarak nitelendirilebilecek “Birinci Safha” anlaşmasını sonuçlandırılması konusunda anlaşmaya varılmıştır.

 Diğer yandan, Başkan Trump’ın yönetimi devir aldığı Ocak 2017’den bu yana geçen süre içinde liberal ekonominin ana gövdesini oluşturan Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi kurumsal yapılara karşı uyguladığı Amerikan politikasının somut sonuçları 2019 yılı Aralık ayının ikinci yarısında şekillenmiştir.

 Çok taraflı sistemin 70 yıllık birikiminin oluşturduğu ortamın karşı karşıya kaldığı “çözülme” sürecinin 2020 yılında da devam edeceği düşünülmektedir.

 Ayrıca Başkan Trump’ın Avrupa’yı hedefe koyduğuna dair işaretler de görülmeye başlanmıştır.

 Bu da ABD’nin büyük miktarda açık verdiği Avrupa Birliği ile daha önce varılan “ateşkes”in sorgulanmasına neden olan gelişmelerdir.

 Bunlar da kısaca: DTÖ’nün, AB’nin Airbus uçaklarının üretimine sağladığı sübvansiyonlarla ilgili uyuşmazlık panelinin Amerika lehine verdiği karar doğrultusunda ABD’nin uygulayacağını ilan ettiği cezai gümrük tarife artışları konusudur.

 Diğer taraftan Fransa’nın Amerikan firmalarına uygulanacağını ilan ettiği “dijital vergi” de ilişkiler de önemli, rahatsızlık yaratmaktadır.

 AB ile ticari ilişkilerin varılmış olan “ateşkese” rağmen ne yöne evirileceği de henüz ortaya çıkmamıştır.

 Trump Yönetiminin bu şekilde tanımlanabilecek ve 2020 yılında küresel gündemi meşgul edecek dört ana ilgi alanı bu şekilde özetlenebilir.

 Bu dört konuyu önümüzdeki yıla etkileyecek ve küresel ticaretin yeni kurallarını şekillendirecek gelişmeler olarak nitelendirmek olasıdır.

 Başkan Trump’ın son iki yıl içinde küresel ticaretin kurallarını korumacılık anlayışı ile yeniden yazması ve 70 yılda ABD’nin kendi öncülüğünde oluşan kurallar düzenini değiştirmek konusundaki ısrarlı politikalarını uygulamaya devam etmesi beklenmektedir.

 USMCA’nın onaylanma sürecinin kesinleşmesi ve Çin ile “Birinci Safha” anlaşmasının imzalanması konusunda mutabakat küresel ticaret konularında gerginliğin bir nebze de olsa azalacağı ileri sürülmektedir.

 Ancak bu konuları “sistemik” bir iyileşmeden ziyade süresi belli olmayan bir rahatlama olarak değerlendirmek olasıdır.

 Geleneksel olarak kabul görmüş küreselleşme, uluslararası ticaretin liberalleşmesi, kurallı ticaret, çok taraflı arayışlar yerine geçtiğimiz yıl özellikle başat ülkelerin aralarında yeni kuralları koyma amaçlı rekabetin çoğalması, ticari gerginliklerin artması, gümrük tarifelerin yükselmesi, karşılıklı olarak sorunların baskı yoluyla çözümlenmesi arayışları gündemi oluşturmuştur.

 Bu durumun artık “yeni normal” olarak tanımlanması olasıdır.

 Bununla beraber yukarıda özetlenen gelişmelerin irdelenmesi önümüzdeki yılda uluslararası ticarette etkilerinin değerlendirilmesi bakımından yararlı olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  BİR MATEMATİK YAPIMCISI VAR Neden hiçbir şey yok değil de var?   Bu soruya dinin verdiği cevap “Tanrı dünyayı yarattı, onun için bir...