İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİK
İnsan yaşamında iş fiizksel
sosyal ve mental açıdan önemli bir yer tutuyor ve işyerleri çalışanların
günlerinin büyük kısmını geçirdiği mekanlar olarak sürdürülebilirlik
çabalarında önemli bir yer teşkil ediyor.
1992 Rio Zirvesi’nin sonuç
bildirgesinde sürdürülebilir kalkınma “mevcut dünya nüfusunun ihtiyaçlarının sağlık ve çevre
üzerinde olumsuz sonuçlar yaratmadan, küresel kaynakları tüketmeden veya varlığını
tehdit etmeden ve dolayısıyla gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılamalarının
önüne geçmeden karşılanması”
şeklinde tanımlanıyor.
Bu bildirge aynı zamanda insanlığın
sürdürülebilir kalkınma çabalarının
odağında yer aldığını belirterek
herkesin doğayla uyumlu bir biçimde sağlıklı ve üretken bir
yaşam hakkı olduğunu ifade ediyor.
Buradan yola çıkılarak
sürdürülebilirlik kavramının işçi sağlığı ve
iş güvenliği kavramlarıyla iç içe geçen ilişkisi anlaşılabilir.
Sürdürülebilirlik; güvenlik,
sağlık ve çevre profesyonellerinin ilgisini
çekmeye devam eden bir alan olarak sosyal, ekonomik ve
ekolojik öncelikleri dengelemeyi amaçlar.
En temel düzeyde sürdürülebilirlik
ve iş güvenliği, kaynakların (ister doğal kaynaklar ister insan kaynakları
olsun) korunması şeklinde
ifade edilen aynı amaca hizmet
eder.
Sürdürülebilirlik açısından ‘doğal’
olan kaynaklar iş güvenliği açısından emek süreçlerinin devamını
sağlayabilecek insan kaynaklarına işaret eder.
Bu anlamda kaynakların korunması
ve geliştirilmesi her iki yaklaşım için benzerlik içerse de iş güvenliği ve
işçi sağlığı alanında sürdürülebilirlik
tartışması görece daha yenidir.
Sürdürülebilirlikten
bahsedilirken mevzuatların, SHE ( Güvenlik - Sağlık - Çevre) üçlüsünden daha
çok çevreye odaklandığı söylenebilir.
Bunun temel sebebi üretim
süreçlerine yansıyan enerji, hammadde tüketimi ve atık süreçlerinin maliyet
bakımından dışsallıkların hesaba katılmasıyla
önemli hale gelmesidir.
Bu noktada, genel anlamda sürdürülebilirliğin
sosyal ve ekonomik boyutlarının, projelerin sonuçlarına yoğunlaştığı, işçi
sağlığı ve
iş güvenliği konularına daha az temas ettiği gözleniyor.
Buna zıt bir örnek olarak
özellikle konut sektöründe önem kazanan bir sertifikasyon
sistemi olan LEED görülebilir.
LEED sertifikasyon sistemi sadece çevresel
sürdürülebilirliği ölçmekle kalmaz aynı zamanda işyerlerinin güvenli ve
sağlıklı üretim mekanları olmasına da dikkat eder.
Örneğin LEED önlemleri şu
boyutları ele alıyor:
Mekanların sürdürülebilirliği
Su verimliliği
Enerji, atmosfer ve iklim
değişikliğine katkı
Hammadde ve kaynaklar
Kapalı alan çevre kalitesi
Farklı üretim ağlarıyla bağ
kurmak
Eğitimde bilinçlendirme
Ürün ve süreç tasarımında
yaratıcılık
Bu anlamda iş güvenliği ve
sürdürülebilirliğin yan yana gelebileceği
4 pratik öneri şu şekilde
sıralanabilir:
Tehlikeli ürün, hammadde ve
atıkların üretim süreçlerinden uzaklaştırılması (örneğin bu tehlikeli ürünlerin
daha az zararlı veya zararsız muadilleriyle ikame edilmesi)
En iyi uygulamalar ve verimlilik
artışı yoluyla zararlı maddelerin
kaynakta belirlenerek bunlara
yönelik tedbir ve koruyucu önlem alınması (örneğin yerel havalandırma
tesisatları, izolasyon odaları, makine koruyucular
ve akustik izolasyon)
Tehlikesiz ve güvenli işyeri
süreçleri tasarlanması (iş rotasyonu,
güvenli iş yeri eğitimleri,
etiketleme, kilit altında tutma, işyeri takibi ve maruziyetin sınırlandırılması
gibi) ve bu süreçlere dair kontrollerin düzenli uygulanması
Riske göre belirlenmiş kişisel
koruyucu ekipman kullanımının sağlanması ve bu ekipmanlar
hakkında sistematik eğitim verilmesi.
Bu ekipmanların kullanımı iş yeri
kazalarını azalttığı gibi diğer
tesis süreçlerindeki kontrol ve güvenlik sistemleriyle de senkronizasyon
içinde çalışmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder