ADİL TİCARET
Bm sürdürülebilir kalkınma Hedefleri’ne göre nüfus
farklılıklarını da göz önüne alan küresel ortalamalara bakıldığında,
1990-2010 yılları arasında küresel gelir eşitsizliğinin gelişmekte olan
ülkelerde %11 arttığı görülebilir.
Günümüzde gelişmekte olan ülkelerde nüfusun
%75’i 1990 yılına oranla daha adaletsiz şartlarda yaşıyor.
Tarihsel sömürgecilik, merkantilizm ve serbest
piyasa temelli küreselleşmenin beraberinde getirdiği çevresel adaletsizlikler
de hesaba katıldığında hem ülke içi hem de ülkeler arası ticaretin bu
eşitsizliğin derinleşmesindeki rolü daha net görülebilir.
Özellikle sömürgeciliğin (en azından resmen) sona
ermesinin hızlandığı 1960’lardan itibaren, gelişmiş ülkelerde başta kahve,
şeker, çay ve pamuk gibi ürünlerde kölelik koşulları altında üretimin devam
etmesine karşı ortaya çıkan eleştiriler, alternatif bir iktisadi modelin
oluşmasına da ön ayak olmuştur.
Dünya nüfusunun %70’inin 500 milyon küçük
çiftlik sahibinin ürünlerine ihtiyacı olduğu ve gelişmekte olan ülkelerdeki bu
küçük üreticilerin de gelirlerinin %60-70’ini gıdaya ayırdıkları düşünüldüğünde
adaletsizlikler daha da belirginleşiyor.
Adil ticaret kavramı, uluslararası ticarette
daha fazla diyaloğun, şeffaflığın ve karşılıklı saygının benimsenmesine
dayanan bir yaklaşımdır.
Bu anlamda üreticilere dışsallıklar da
göz önüne alınarak emekleri karşılığında adil fiyatlar verilmesi ve adil
koşullarda çalışmalarının sağlanmasını hedefleyen bu yaklaşım
1960’lardan itibaren hızla büyümeye başlayan bir sektör oluşturdu.
Günümüzde bilinen biçimiyle adil ticaret
kavramı, ilk olarak 1980’lerin sonunda Max Havelaar Vakfı tarafından
sertifikasyonu yapılan kahveler aracılığıyla doğmuştur.
1990’ların sonuna gelindiğinde ise adil ticaret
sertifikasyon sistemi sayısı 17’yi bulmuştur.
Küresel adil ticaret pazarında sertifikasyonu
olan kuruluşların büyük kısmı Latin Amerika ve Karayipler bölgesinde yer
alıyor.
%35’lik pay ile kahve üreticileri tüm
ürünler arasındaki en yüksek sertifikasyon oranına sahiptir.
Öte yandan adil ticaret kavramını ele alan
uluslararası sertifikasyon şirketlerinin yoksulların yaşam standardını
değiştirmektense yoksulluğu bir pazarlama aracı şeklinde kullanarak
konvansiyonel serbest ticaret yöntemlerini izlediğini belirten eleştiriler de
bulunuyor.
Bu eleştirilere göre Fairtrade International gibi
kurumların sertifika verdiği kuruluşların büyük çoğunluğunun Latin Amerika
ülkelerinde veya Asya kıtası özelinde Hindistan’da bulunmasının sebebi bu
ülkelerin tarım ihracatı odaklı bir ekonomik model taşımalarıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder